Arama:

Sosyal Fobi

Sosyal Fobi

 

 

 

 

NEDİR?

 

Sosyal fobi, bireyin günlük yaşantısı çerçevesinde başkaları tarafından eleştirileceğini, yargılanacağını düşündüğü ortamlarda ortaya çıkan yoğun, belirgin ve sürekli olabilen bir anksiyete bozukluğu türüdür. Kişi bu tarz ortamlardan rezil olacağını, utanç duyacağını düşünerek uzak durmaya başlar ya da kaygılı bir şekilde katlanmak zorunda kalır. Karşılarında onları sürekli ‘’aptal, işe yaramaz, zayıf, çaresiz’’ benzeri sıfatlarla eleştiren kişiler bulunduğunu varsayarlar ve davranışlarını da bu varsayıma göre düzenlerler. Bu durum o kadar zorlayıcı hale gelebilir ki artık başkaları ile konuşmaktan, kalabalık bir ortamda yemek yemekten, arkadaş ortamına katılmaktan, iş başvurusu yapmaktan, başkaları izlerken çalışmaktan ya da bir şey yapmaktan,  eğlenceli ortamlara katılmaktan, yabancılar ile karşılaşmaktan, genel umumi tuvalet kullanmaktan, ilgi odağı olmaktan, toplantıda hazırlıksız konuşmaktan, ısrarlı bir satıcıya hayır diyebilmekten, alınan malı parasını istemek üzere iade etmekten, iyi tanımadığı biriyle aynı görüşte olmadığını ifade etmekten, iyi tanımadığı birinin gözlerinin içine bakmaktan, bilgi, ilgi, yeti testine tabi tutulmaktan, romantik veya cinsel olarak birini tavlamaya çalışmaktan vb. birçok faaliyetten kaygı duymaya ve geri çekilmeye yol açabilir.

           

NEDENLERİ?

 

Genetik faktörlerin etkisinin az olduğu bilinmekle birlikte yaşantısal zorlukların tetikleyici olabileceği araştırmalarca ortaya konmuştur. Aşırı koruyucu, reddedici, katı ve duygusallıktan yoksun anne-baba yetiştirme tarzının sosyal fobiyi etkilediği bilinmektedir. Aşırı kuralcı aile yapısının getireceği birtakım sorumluluklar, bireyin davranışları üzerinde etki yaratır ve yargılanacağı, eleştirileceği, başarısız olacağı gibi pek çok sonuca odaklı düşünüş tarzı ile kaygısı artabilir. Ayrıca bireyin günlük yaşam deneyimleri de sosyal fobinin ortaya çıkmasında etkili olabilir. Sınıfta sorulan soruya cevap veren öğrenci, öğretmeni ya da arkadaşları tarafından beklemediği bir şekilde eleştiri alınca bir daha soru cevaplamaktan çekinmekte hatta bu davranışı okul dışı ortamlara da genelleyip uzak durmaya çalışabilmektedir.

 

BELİRTİLERİ?

 

Bireylerin farklı sosyal ortamlarda hissettikleri rahatlık seviyesi kişilik özelliklerine göre değişebilmektedir. Her çekinme, utanma sosyal fobi olarak değerlendirilmemelidir. Birey, etkileşimde bulunacağı ortamlardan korkmaya başlamışsa, eksiklerini belirlemeye yönelik fazla zaman harcıyorsa, rezil olurum endişesi ile bazı faaliyetlerden kendini uzaklaştırıyorsa, utanırım korkusu ile insanlar ile iletişime geçmiyorsa, korktuğu bir olay ya da aktivite dolayısıyla yoğun kaygı yaşıyorsa ve bu kaygıyı bedeninde yüz kızarması, titreme, terleme, ağlama, öfke nöbetleri, kalp çarpıntısı veya göğüs sıkışması, ses titremesi, hızlı solunum, nefes almada zorluk, terleme veya sıcak basması, mide bulantısı, mide sorunları, ağız kuruluğu, kas gerilmesi, yüz kızarması, baş dönmesi, bayılma hissi, tik, seyirme, şiddetli baş ağrıları vb. tarzda gerçekleşiyorsa sosyal fobiye dair belirtiler olduğundan söz edebiliriz.

 

TEDAVİ YÖNTEMLERİ?

 

Sosyal Fobi tedavisinde psikoterapi, ilaç tedavisi ve hem psikoterapi hem de ilaç tedavisinin birlikte sürdürüldüğü yaklaşımlar kullanılır.

 

Psikoterapi sayesinde birey işlevsiz düşüncelerini fark etme ve bunlara karşı koyabilme ile ilgili deneyim kazanarak terapi esnasında edindiği tecrübeleri gerçek hayata uygulama becerisi kazanır. Böylelikle sosyal ortamlarda kendine güveni artar ve kaçınmaları azalmaya başlar. Bilişsel Davranışçı Terapi yöntemi en etkili tedavi yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Tedavi pratiği bireyi korktuğu durumla yüzleştirme esasına dayanır. Alt yapısı hazırlandıktan sonra birey kaygı yaşadığı durumlara maruz kalarak terapi süresince bazı beceriler geliştirir ve düşüncelerini değerlendirme imkanı yakalar. Maruz bırakma pratiğinde role play düzenlemeleri yapılarak danışanın aktif bir şekilde rol alması sağlanır.

 

Sosyal Fobi, çekingen kişilik özelliği ile karıştırılmakta ve tedaviye başvurma süreci gecikmektedir. Çekingen kişilik özellikleri bireyin çevresi tarafından olumlu değerlendirilebilmekte, bu kişiler sakin, dengeli, efendi vb. şekilde algılanmaktadır. İkisinin arasındaki ayrım yapılırken dikkatli olunmalı ve uzman desteği alınmalıdır. Sosyal Fobiye sahip bireyler gerçek yaşamda iş kaybı, arkadaş kaybı, özgüven sorunları, keyifli zaman geçirememek gibi sorunlar ile karşılaşmakta bu da yaşam doyumunu azaltmaktadır. Yaşamdan çekilmeye giden bir süreçten şüphe ediliyorsa ruh sağlığı uzmanına danışmakta fayda vardır.

 

Günümüz insanının en önemli ihtiyaçlarından biri de ilişki kurmaktır. Çift olmanın ve aile kurmanın temeli de bu ilişki kurma ihtiyacına dayanmaktadır. Bireyler ilk zamanlarda doyum aldıkları ilişkilerinden zaman geçtikçe çeşitli faktörler sebebiyle doyum alamamaya başlayabilirler ve bu olumsuz durum hayatlarının diğer alanlarına da yansıyabilir. İlişkilerde yaşanan aksaklıkların çözümü vardır ve bunun için destek almaktan çekinilmemelidir.

 

Terapi başladıktan sonra bireyler, birbirlerinin daha önce fark edemedikleri farklı yönlerini keşfetme şansı bulurlar. Birbirleri hakkında daha fazla bilgiye sahip olduktan ve gelişimin nasıl sağlanacağına dair bir yol haritası oluşturulduktan sonra terapide, bireylere bağlı olarak ilerleme sağlanmaktadır. O zamana kadar kullanılan iletişimin işe yaramaması, kullanılan sorun çözme tekniklerinin etki göstermemesi seanslarda ele alınır ve yeni hedefler belirlenerek yeni yöntemler kullanılması teşvik edilir. Bu adım sadece geçmişte yaşanan sorunların çözümünde değil, gelecekte yaşanabilecek olası sorunlar için de önem teşkil etmektedir.

 

Bu hizmetten ailesi ya da ilişki sistemi içerisinde sorun yaşayan herkes faydalanabilir. Eğer sorunlar çözülemeyecek duruma geldiyse ve ilişkinin geleceği tehlikeye girdiyse zaman kaybetmeden destek alınmalıdır. Çift ve Aile Terapisinin başka bir artısı da diğer psikolojik bozuklukların da çözümüne dolaylı olarak yardımcı olmasıdır. Bireyin iyileşen bir tarafı diğer sorunlara da olumlu yansıyabilmektedir.

 

Aile ve Çift Terapisinde, yaşanan problemin bir parçası olan bireyler, sorunun çözümüne de dahil olurlar. Ancak bazen terapistin kararına göre tek tek de görüşme gerçekleştirilebilir. Aile sistemi içerisinde çocuk/lar, okul öğretmenleri gibi diğer paydaşlar da sorunun çözümüne katkı sunacakları düşünüldüğünde seansa davet edilmektedir.

 

Çok geniş bir alanda çalışılan Aile ve Çift Terapileri ile; ilişki problemleri, evlilik problemleri, ebeveynlik becerileri, iletişim teknikleri, kendine ve karşısındakine zarar verme davranışları, boşanma, ekonomik problemler, göç-taşınma sorunları, duygusal ihmal ve istismar, travmatik yaşantılar, alkol-madde kullanımı, kumar sorunları, davranış ve okul problemleri, kariyer planlaması, anksiyete ve depresyon, hamilelik ve çocuğun dünyaya gelişi ile ilgili sorunlar gibi pek çok alanda çözüm yolları oluşturulabilmektedir.

logo_siyah
Koray Tanel - Uzman Klinik Psikolog

Siz de sorunların üstesinden gelmekte zorlanıyor ve kendinizi güçsüz, çaresiz, umutsuz mu hissediyorsunuz? O halde destek almak için doğru yerdesiniz. İster yüz yüze isterseniz online platformda görüşme için randevu oluşturabilirsiniz.

Detaylı bilgi için arayın

+90 533 411 8379

Diğer Blog Yazılarım...

Sosyal Fobi

Sosyal Fobi         NEDİR?   Sosyal fobi, bireyin günlük yaşantısı çerçevesinde başkaları tarafından eleştirileceğini, yargılanacağını düşündüğü ortamlarda ortaya çıkan yoğun, belirgin ve

Yazının devamı »
Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi   Çift ve Aile Terapisi; bireylerin hayatlarında çeşitli alanlarda daha kaliteli bir yaşamı, gelişimi ve değişimi sağlamak için ilişkinin temele alındığı

Yazının devamı »

Değiştirmek İstediğin Ne Varsa İlk Adım İçin Harekete Geç!

İstediğiniz her an, dünyanın her yerinden anında online terapi randevusu alabilirsiniz !

Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi

 

Çift ve Aile Terapisi; bireylerin hayatlarında çeşitli alanlarda daha kaliteli bir yaşamı, gelişimi ve değişimi sağlamak için ilişkinin temele alındığı bir terapi biçimidir. Bireysel Terapiden farklı olarak; aileyi oluşturan bireyler ve çiftler ile ( anne-çocuk, baba-çocuk, kız-erkek vb.) çalışılan bu terapi yaklaşımında, son zamanlarda yapılan araştırmalar, doyurucu sonuçlar elde edildiğini göstermektedir. Bu terapide, ilişki sistemi içerisinde yaşanan zorluklar ve bu zorlukların ilişkiye olumsuz yansımaları ele alınır ayrıca partnerlerin sıkıntılarının üstesinden gelmelerine yardımcı olmak amaçlanır.

 

Günümüz insanının en önemli ihtiyaçlarından biri de ilişki kurmaktır. Çift olmanın ve aile kurmanın temeli de bu ilişki kurma ihtiyacına dayanmaktadır. Bireyler ilk zamanlarda doyum aldıkları ilişkilerinden zaman geçtikçe çeşitli faktörler sebebiyle doyum alamamaya başlayabilirler ve bu olumsuz durum hayatlarının diğer alanlarına da yansıyabilir. İlişkilerde yaşanan aksaklıkların çözümü vardır ve bunun için destek almaktan çekinilmemelidir.

 

Terapi başladıktan sonra bireyler, birbirlerinin daha önce fark edemedikleri farklı yönlerini keşfetme şansı bulurlar. Birbirleri hakkında daha fazla bilgiye sahip olduktan ve gelişimin nasıl sağlanacağına dair bir yol haritası oluşturulduktan sonra terapide, bireylere bağlı olarak ilerleme sağlanmaktadır. O zamana kadar kullanılan iletişimin işe yaramaması, kullanılan sorun çözme tekniklerinin etki göstermemesi seanslarda ele alınır ve yeni hedefler belirlenerek yeni yöntemler kullanılması teşvik edilir. Bu adım sadece geçmişte yaşanan sorunların çözümünde değil, gelecekte yaşanabilecek olası sorunlar için de önem teşkil etmektedir.

 

Bu hizmetten ailesi ya da ilişki sistemi içerisinde sorun yaşayan herkes faydalanabilir. Eğer sorunlar çözülemeyecek duruma geldiyse ve ilişkinin geleceği tehlikeye girdiyse zaman kaybetmeden destek alınmalıdır. Çift ve Aile Terapisinin başka bir artısı da diğer psikolojik bozuklukların da çözümüne dolaylı olarak yardımcı olmasıdır. Bireyin iyileşen bir tarafı diğer sorunlara da olumlu yansıyabilmektedir.

 

Aile ve Çift Terapisinde, yaşanan problemin bir parçası olan bireyler, sorunun çözümüne de dahil olurlar. Ancak bazen terapistin kararına göre tek tek de görüşme gerçekleştirilebilir. Aile sistemi içerisinde çocuk/lar, okul öğretmenleri gibi diğer paydaşlar da sorunun çözümüne katkı sunacakları düşünüldüğünde seansa davet edilmektedir.

 

Çok geniş bir alanda çalışılan Aile ve Çift Terapileri ile; ilişki problemleri, evlilik problemleri, ebeveynlik becerileri, iletişim teknikleri, kendine ve karşısındakine zarar verme davranışları, boşanma, ekonomik problemler, göç-taşınma sorunları, duygusal ihmal ve istismar, travmatik yaşantılar, alkol-madde kullanımı, kumar sorunları, davranış ve okul problemleri, kariyer planlaması, anksiyete ve depresyon, hamilelik ve çocuğun dünyaya gelişi ile ilgili sorunlar gibi pek çok alanda çözüm yolları oluşturulabilmektedir.

logo_siyah
Koray Tanel - Uzman Klinik Psikolog

Siz de sorunların üstesinden gelmekte zorlanıyor ve kendinizi güçsüz, çaresiz, umutsuz mu hissediyorsunuz? O halde destek almak için doğru yerdesiniz. İster yüz yüze isterseniz online platformda görüşme için randevu oluşturabilirsiniz.

Detaylı bilgi için arayın

+90 533 411 8379

Diğer Blog Yazılarım...

Sosyal Fobi

Sosyal Fobi         NEDİR?   Sosyal fobi, bireyin günlük yaşantısı çerçevesinde başkaları tarafından eleştirileceğini, yargılanacağını düşündüğü ortamlarda ortaya çıkan yoğun, belirgin ve

Yazının devamı »
Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi   Çift ve Aile Terapisi; bireylerin hayatlarında çeşitli alanlarda daha kaliteli bir yaşamı, gelişimi ve değişimi sağlamak için ilişkinin temele alındığı

Yazının devamı »

Değiştirmek İstediğin Ne Varsa İlk Adım İçin Harekete Geç!

İstediğiniz her an, dünyanın her yerinden anında online terapi randevusu alabilirsiniz !

Stres Ve Stres Yönetimi

Stres ve Stres Yönetimi

Stres Ve Stres Yönetimi

 

Hayatımıza sorunsuz bir şekilde devam ederken birden her şey tersine dönüverir ve sanki az önceki insan biz değilmişiz gibi düşünmeye, hissetmeye ve davranmaya başlarız. Bu olumlu halimizden bizi gergin ve sinirli hale sokan faktörlerden biri de strestir. Stres, bir tehdit algıladığımız zaman ve bununla başa çıkma gücümüzün olmadığını düşündüğümüz zaman çöker üzerimize. Vücudumuzu değişime uğratan bir gerilim hali yaratan stres her zaman zararlı ve istenmeyen bir durum mudur? Stresin varlığını inkar etmek daha fazla stres yaşamamıza sebep olur. ‘’Hiç stres yaşamadan yaşamımı sürdürmek istiyorum’’ diyen birini düşünebiliyor musunuz? Mümkün değil tabi ki. Çünkü stresin belli bir miktarı işimize yarar ve istediğimiz hedefe ulaşabilmemiz için bize yardımcı olabilir.

 

Stres yaşamamıza sebep olan faktörlere baktığımızda karşımıza ‘’kendimiz’’ çıkıyor. Kişisel özelliklerimiz ( olayları yorumlayış şeklimiz) olağanüstü durumlar yaşadığımıza dair mesajlar veriyorsa kapılarımızı açıyoruz ve stresi içeriye davet ediyoruz. Etrafımızdaki insanlara baktığımızda benzer olayları yaşamalarına rağmen etkilerinin farklı olduğunu çokça görmüşüzdür. Bir diğer faktöre baktığımızda ise toplumsal olayları görüyoruz. İş değişikliği, taşınma, borçlanma, sevdiğimiz insanları kaybetme gibi durumlar da tehdit algımızı artırıyor. Bunlara ek olarak çevresel olaylar( deprem, sel vb) ile fizyolojik değişiklikler( uykusuzluk, ergenlik dönemi, hastalıklar, menstürasyon dönemi vb.) stresör olarak karşımıza çıkıyor.

 

Stresi katlanılır hale getirebilmek için ve hayatımızdaki etkisini günlük aktivitelerimizi engellemeyecek hale getirmek için yapacağımız bazı şeyler vardır. Şimdi sizinle stresör durumlarla karşılaştığımızda neler yapabileceğimizi paylaşacağım. Kendimize tehdit olarak algıladığımız bir durumun bizde stres yaratacağını söylemiştim. Bu tehdit bizim abartılı yorumlarımız ile birleştiğinde ortaya bir dengesizlik çıkar. Burada durup düşünmek faydalı olacaktır. Yaşadığınız durumu ne kadar doğru değerlendiriyorsunuz? Mesela bu yakında gireceğiniz bir iş görüşmesi olsun. Görüşmeye girmeden önce olumsuz düşünceler bir felaket senaryosuna dönerse stresin ağılığı da artacaktır. Bu durumda da normal performansınızı gerçekleştiremeyecek ve olasılıkla başarısız olacaksınız. Erken yorum yapmak ve hatalı değerlendirme yapmak tehditin boyutunu artıran faktörlerden bazılarıdır. O zaman yapılması gereken şey strese sebep olan durum ile ilişkinizi değiştirmek olacaktır. Bu iş görüşmesi kötü geçse bile diğer görüşmelerin de olduğunu aklınızdan çıkarmamanız sizin faydanıza olabilir. Bu düşünce, en kötü durumda bile seçenekleriniz olduğunu size hatırlatacaktır. Ayrıca stres yaratan durum üzerinde kontrolümüzü artırarak daha başa çıkabilir hale getirebiliriz. Kontrol sağlayabilmenin en önemli anahtarı da zaman yönetimi konusundaki becerimizdir. Yapmamız gerekenleri önemli olandan daha az önemli olana doğru kategorize edip öncelik sırası belirlemek hem zaman yönetimi hem de durumun yaratacağı zorluklara karşı aksiyon almamızı ve kendimizi sorunlar ile başa çıkabilir hissetmemizi sağlayacaktır. Bunların dışında çevremizdeki insanlardan yardım almak, açık, net ve anlaşılır bir iletişim dili kullanabilmek de stresör durumların etkisini azaltmada etkili olabilir. İletişim kurmadaki amaç kendimizden ve varsa karşımızdakinden isteklerimizi belirtmektir. İnsan başkalarının davranışlarını kontrol edemeyeceğini ancak kendi düşünce ve duygularını paylaşmakta sakınca olmadığını anladığı zaman olaya bakış açısı da değişecektir.

 

Sonuç olarak stresin varlığını kabul etmenin stres ile başa çıkmada ön koşul olduğunu bilmek önemlidir bizim için. Stres, birlikte yaşamak zorunda olduğumuz, etkisini azaltabildiğimiz ve ortaya çıkarıcı faktörlerini bulabildiğimiz bir durumdur. Bize mutluluk veren ödüllendirici faaliyetleri artırarak, spor yaparak, grup etkinliklerine katılarak yani fiziksel ve sosyal aktiviteleri artırarak stresi daha yönetilebilir hale getirebiliriz. Unutmayın siz karşılaştığınız durumla başa çıkamayacak kadar çaresiz değilsiniz.

 

logo_siyah
Koray Tanel - Uzman Klinik Psikolog

Siz de sorunların üstesinden gelmekte zorlanıyor ve kendinizi güçsüz, çaresiz, umutsuz mu hissediyorsunuz? O halde destek almak için doğru yerdesiniz. İster yüz yüze isterseniz online platformda görüşme için randevu oluşturabilirsiniz.

Detaylı bilgi için arayın

+90 533 411 8379

Diğer Blog Yazılarım...

Sosyal Fobi

Sosyal Fobi         NEDİR?   Sosyal fobi, bireyin günlük yaşantısı çerçevesinde başkaları tarafından eleştirileceğini, yargılanacağını düşündüğü ortamlarda ortaya çıkan yoğun, belirgin ve

Yazının devamı »
Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi   Çift ve Aile Terapisi; bireylerin hayatlarında çeşitli alanlarda daha kaliteli bir yaşamı, gelişimi ve değişimi sağlamak için ilişkinin temele alındığı

Yazının devamı »

Değiştirmek İstediğin Ne Varsa İlk Adım İçin Harekete Geç!

İstediğiniz her an, dünyanın her yerinden anında online terapi randevusu alabilirsiniz !

Psikolojik Sağlamlık

Psikolojik Sağlamlık

Psikolojik Sağlamlık

 

İnsan dünyaya geldiği andan itibaren mücadeleye başlar. Yıllar ilerledikçe mücadelenin boyutları değişir ve yeni başlıklar açılmaya başlar. Hastalıklar, ayrılıklar, kayıplar, ruhsal sıkıntılar insanın tüm hayatı boyunca mücadele etmek zorunda olduğu bazı zorluklardır. Bu zorlukların ortak noktası herkesin başına mutlaka gelecek olmasıdır. Buradan şunu anlıyoruz ki insan yaşamının bazı ortak noktaları var, bu zorluklar herkesin başına gelebiliyor ancak sorulması gereken bir soruyu da aklımıza bırakıveriyor ‘’ Neden herkes aynı şekilde etkilenmiyor?’’.

 

Sorunun cevabı olarak bireysel farklılıklar, yaşam koşulları, sosyo-ekonomik düzey vb. seçenekler aklımıza gelse de biz bu yazıda zorlukların bıraktığı etkilerle başa çıkmada çokça duyduğumuz Psikolojik Sağlamlık ( resilience ) kavramına değineceğiz. Psikolojik sağlamlık, yaşadığımız zorluklar karşısındaki duruş şeklimiz olarak ifade edilebilir. Yaşanan sıkıntıların ardından olayı nasıl değerlendirdiğimiz ve üstesinden gelmek için neler yaptığımız bizi bu yeteneğimiz ile karşı karşıya getiriyor. Yaşanan zorlukların hayatın bir parçası olduğunu kabul etmemiz, her şeye rağmen hayatın devam ettiğine ve çözümler bulacağımıza inanmamız bizim direncimizi belirliyor. Kimimiz bu şekilde düşünürken, kimilerimiz ise başımıza gelenleri felaketleştirerek görmekte. Bu da psikolojik direncimizi düşürmekte ve destek almadan yaşadıklarımızın üstesinden gelemememize neden olmaktadır. Görüldüğü üzere psikolojik sağlamlık bir anlamda esnek olmaktır. Düşmeyi bildiğimiz gibi kalmayı da bilmemizdir kısacası. Çevremizde pek çok acılar yaşamasına rağmen hayatına devam eden insanlar görmekteyiz ve bu insanlara baktığımızda ortak bazı özellikleri olduğunu görebiliriz. Psikolojik Sağlamlığı yüksek kişilerin; kendilerini ve kaynaklarını çok iyi tanıdıklarını, kendilerini tüm özellikleri ile kabul ettiklerini, pozitif düşünen ve umudunu kaybetmeyen insanlar olduklarını, problem çözme ve iletişim yeteneklerinin yüksek olduğunu, aktif bir hayatlarının olduğunu, duygularının farkında olduklarını ve gerektiğinde düzenleme becerisine sahip olduklarını görüyoruz. Fakat hiç birimiz zorlukları karşısında bu özelliklerimizin olduğunun farkında olmayız ancak bir şeyler yapmak zorunda olduğumuzu biliriz ve yaparız. Yapabildiğimiz zaman direncimizin ve baş etme becerimizin yüksek olduğunu söyleyebiliriz.

 

Psikolojik Sağlamlığın zamanla ve yaşananlar ile artıp azalabilen bir yapısı olduğunu da unutmamak gerekir. Çevremizdeki insanların varlığı ve kalitesi ( aile, arkadaş vb.), onlarla kurduğumuz iletişim şüphesiz ki bizim psikolojik sağlamlığımızı artıran unsurladır. Diğer taraftan bakmak gerekirse çevredeki kaynakları yeterince iyi ve destekleyici olmayan yalnız insanların dirençlerinin düşük olabildiğini gözlemlemekteyiz. O halde bize düşen çevremizdeki insanları hem sayı hem de kalite açısından artırmak yani doyurucu ilişkiler geliştirmek olacaktır. Kendimiz ile baş başa kaldığımızda ise okuduğumuz kitaplar, dinlediğimiz müzikler, izlediğimiz filmler gibi bazı rutinlerimiz olması da direncimizin artmasına olumlu etki edecektir.

 

Sonuç olarak Psikolojik Sağlamlığın geliştirilebilir bir beceri olduğunu unutmamalıyız. Dolayısıyla bu özeliğimizin yatırım yapılacak özelliklerimizden biri olduğunu da söylemeliyiz. ‘’Yaşam herkese eşit davranmıyor’’ şeklinde düşünürsek baş etme kanallarımızın farkında olmayarak yaşadığımız zorlukların etkisini daha da artırabiliriz. Her şeye rağmen zorlandığımızı düşündüğümüzde ise uzman yardımı almaktan çekinmemeliyiz.

logo_siyah
Koray Tanel - Uzman Klinik Psikolog

Siz de sorunların üstesinden gelmekte zorlanıyor ve kendinizi güçsüz, çaresiz, umutsuz mu hissediyorsunuz? O halde destek almak için doğru yerdesiniz. İster yüz yüze isterseniz online platformda görüşme için randevu oluşturabilirsiniz.

Detaylı bilgi için arayın

+90 533 411 8379

Diğer Blog Yazılarım...

Sosyal Fobi

Sosyal Fobi         NEDİR?   Sosyal fobi, bireyin günlük yaşantısı çerçevesinde başkaları tarafından eleştirileceğini, yargılanacağını düşündüğü ortamlarda ortaya çıkan yoğun, belirgin ve

Yazının devamı »
Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi   Çift ve Aile Terapisi; bireylerin hayatlarında çeşitli alanlarda daha kaliteli bir yaşamı, gelişimi ve değişimi sağlamak için ilişkinin temele alındığı

Yazının devamı »

Değiştirmek İstediğin Ne Varsa İlk Adım İçin Harekete Geç!

İstediğiniz her an, dünyanın her yerinden anında online terapi randevusu alabilirsiniz !

Obsesif Kompulsif Bozukluk

Obsesif Kompulsif Bozukluk

Obsesif Kompulsif Bozukluk

 

Halk arasında vesvese olarak bilinen Obsesif-Kompulsif Bozukluk, obsesyon adı verilen takıntılı düşünce, fikir ve dürtüler ile kompulsiyon adı verilen yineleyici davranışlar ve zihinsel eylemlerden oluşan ruhsal bir hastalıktır. Tipik obsesyonlar olarak kirlenme-bulaşma, kendine ya da başkalarına zarar vermekten korkma, yaptığı ya da yapmadığı davranış ile ilgili kuşku duyma, kabul edilemez davranışlar yapma korkularını içerir. Sıkça görülen bu türlerden farklı olarak cinsel(kız kardeşime istemeden bir şey yapar mıyım?), dinsel( Allah’a küfretme), simetri( duvarda asılı her şey düz olmalı), sayma ( 5 defa dokunmadan kıyafetini giyememe), biriktirme ve saklama( lazım olur diye aldığı malzemeleri saklama), sayılar, renkler, batıl inançlar gibi türleri de bulunmaktadır. Kompülsiyonlar, obsesyonların etkisini azaltmak için yapılan ritüeller olarak bilinir( kapının kilitlendiğinden emin olmak için kontrol etme, içinden sessizce dua etme, aşırı el yıkama, güvence arama, nesneleri sıraya dizme, biriktirme vb.)

 

Obsesif Kompulsif Bozuklukta kişi kendi düşüncelerinden korkmaktadır. Sonrasında korktuğu düşüncelerinden kaçınmaya başlar ancak düşünceden kaçınmak çok daha zordur. Çünkü kişi bir şeyi düşünmemeye çalışıyorsa o düşünce daha fazla aklına gelmekte bu durum da rahatlatıcı bazı davranışlar geliştirmelerine neden olmaktadır. Bu döngüyü kırmak için maruz bırakma ve tepki önleme uygulamaları yapılır. Kişi tekrarlayan korkuları ile karşı karşıya getirilir ve bu sırada yaptığı davranışları yapmaması istenir. Görüldüğü üzere OKB yaşayan kişiler ancak korktukları durumlar ile yüzleşince hastalıktan kurtulabilirler.

 

OKB yaşayan kişilerin düşüncelerine bakıldığında olumsuz olayların olma olasılığını çok fazla gördükleri, olay gerçekleşirse büyük zararlar görecekleri, olayları engellemenin tek sorumluluğun kendilerinde olduklarını ve bu sorumluluğun altında ezildikleri görülür. Yani tehlike ve sorumluluk ile ilgili düşüncelerinin abartılı olması bu bozukluğu yaşamalarına sebep oluyor denilebilir.

 

Obsesif Kompulsif Bozukluk genellikle ergenlik dönemi ve erken yetişkinlik zamanlarında ortaya çıkar ve kadınlarda görülme oranı daha yüksektir.

 

Obsesif Kompulsif Bozukluğun işlevselliği etkilemesi tedavi edilmesi gerektiği anlamına gelir. Yani kişi ellerini yıkamaktan dolayı ya da kontrol etmekten dolayı günlük rutinlerini yerine getiremiyorsa( çocuğunu okula hazırlayamıyorsa) tedavi için başvurmak gerekebilir. Takıntılar her insanda belli düzeylerde olabilir yani takıntı olması obsesif-kompulsif bozukluk tanısı alacağı anlamına gelmez. Burada dikkat edilmesi gereken nokta takıntıların süresi ve işlevsellikte bozulmaya yol açıp açmadığıdır.

 

OKB kendi kendine geçmeyen ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir rahatsızlıktır. Erken müdahale tedavi süresini kısaltır. Tedavide bilişsel davranışçı terapi ve ilaç kombinasyonu en etkili yöntem olarak bilinmektedir. Bilişsel Davranışçı Terapi, kişinin felaketleştirici düşüncelerini azaltmaya ve O’nun korkuları ile yüzleşmesine olanak sağlamaya odaklanır.

logo_siyah
Koray Tanel - Uzman Klinik Psikolog

Siz de sorunların üstesinden gelmekte zorlanıyor ve kendinizi güçsüz, çaresiz, umutsuz mu hissediyorsunuz? O halde destek almak için doğru yerdesiniz. İster yüz yüze isterseniz online platformda görüşme için randevu oluşturabilirsiniz.

Detaylı bilgi için arayın

+90 533 411 8379

Diğer Blog Yazılarım...

Sosyal Fobi

Sosyal Fobi         NEDİR?   Sosyal fobi, bireyin günlük yaşantısı çerçevesinde başkaları tarafından eleştirileceğini, yargılanacağını düşündüğü ortamlarda ortaya çıkan yoğun, belirgin ve

Yazının devamı »
Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi   Çift ve Aile Terapisi; bireylerin hayatlarında çeşitli alanlarda daha kaliteli bir yaşamı, gelişimi ve değişimi sağlamak için ilişkinin temele alındığı

Yazının devamı »

Değiştirmek İstediğin Ne Varsa İlk Adım İçin Harekete Geç!

İstediğiniz her an, dünyanın her yerinden anında online terapi randevusu alabilirsiniz !

Güvenli Teknoloji Kullanımı

Güvenli Teknoloji Kullanımı

 

Teknoloji, artık hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır ve teknolojinin önemi ilerleyen zamanlarda katlanarak artacaktır. Teknolojik araçların çeşitlenmesi ve kullanım alanlarının genişlemesi sonucunda, daha büyük kitlelere ulaşma imkanı kazanıldı. Özellikle, çocuk ve ergen bireyler için vazgeçilmez konumda olan teknolojik aletlerin kullanımı, gerçekten söylenildiği kadar riskli midir?

 

Teknoloji, tek başına zararlı bir araç olarak değerlendirilemez. Teknolojinin ne için ve ne kadar süre kullanıldığı önemli olduğu gibi; yaş gruplarına uygun olarak belirlenen saat aralıklarında kullanıldığını takip etmek de dikkat edilmesi gereken noktalardır. Artık bireyler iş hayatını, bilgisayar, telefon gibi teknolojik aletler vasıtasıyla, işyeri ortamına girmeden de yürütebilmektedirler. Anlaşılıyor ki gelecekte, teknoloji hayatımızın içerisinde daha çok yer alacaktır.

 

Akademik çalışmalar göstermiştir ki yeni doğan bir çocuğun, üç yaşına kadar ekran ile karşılaşmaması gerekmektedir. Çocuğa, üç yaşından sonra, yavaş yavaş görüntülü konuşmalar yaptırılması  ya da ilgi duyduğu konular ile ilgili videolar izletilmesi önerilmektedir. Yaşı büyüdükçe bu süreler az da olsa artmaktadır.

Teknoloji kullanımında da diğer zararlı ögelerde söylediğimiz gibi, kararında bir kullanımı öneririz. ‘’Azı karar, çoğu zarar’’ deyimi, teknoloji kullanımında çıkış noktamız olmalıdır. Eğer teknolojik aletler; profesyonel bir iş yaşantısı için kullanılmıyorsa, yaş gruplarına uygun sınırlamalar getirmek, çocuklarımızı korumak için gerekli hale gelmiştir.

Burada değinmek istediğim, sadece teknolojik aletler ile geçirilen sürenin miktarı değil, çocuğun nasıl bir içerikle de karşı karşıya kaldığıdır. Eğer ki çocuk,  bilmeye, araştırmaya, öğrenmeye yönelik çalışmalar yapıyorsa- ki pandemi döneminde bunu hep birlikte tecrübe ettik- sınır koymak çatışma yaratabilir. Yani araştırma yapan bir çocuğa ‘’Süren doldu haydi kalk artık bilgisayarın başından.’’ demek yanlıştır. Süre kısıtlaması, eğlence ve sadece vakit geçirmek için kullanılan mecralar için kullanılmalıdır. Bilgisayar oyunları, sosyal medya kullanımı (içerik üretimine yönelik değilse), sohbet programları gibi alanlarda fazlaca vakit geçirmek, hayatın bazı gerçeklerinden uzak kalmaya sebep olacaktır.

 

Ebeveyn burada, çocuğun internet kullanımını kontrol eden, yasaklar ve sınırlamalar getiren otorite konumunda olmamalıdır. Özellikle, ergenlik döneminin özelliklerinden biri, bireyselleşmektir. Kararlarını kendi almak, hayatının yönünü kendi çizmek isteyen ergen bir bireye, katı ve tepeden inme kurallar koyulursa gerilim kaçınılmazdır. Teknolojik araçların, kullanım amaçları ve süreleri, ailece yapılacak bir toplantıda belirlenmeli ve bu toplantıda herkes kendi fikrini özgürce ifade etmelidir. Unutulmamalıdır ki, katılımlı bir şekilde alınan kararlarda, kurallara uyma davranışı, daha çok gerçekleşmektedir.

 

Çocuklarımızı, teknolojinin olası zararlarından korumanın en önemli yolu, sağlıklı bir iletişim ortamından geçmektedir. Yaşadıklarını çekinmeden ailesi ile paylaşabilen bir çocuk, hem kendini iyi hissedecek hem de yaşayabileceği problemler derinleşmeden, ailesi ile birlikte çözüm bulabilecektir. İletişim haricinde ise aile filtreleri ve güvenlik yazılımları kullanılması, internet ortamında sohbet etmenin risklerinin bilinmesi, gerçek dünya ile sanal dünya arasındaki farkların anlaşılması, çocukların daha güvenli koşullarda teknolojinin imkanlarından faydalanmasını sağlayacaktır.

logo_siyah
Koray Tanel - Uzman Klinik Psikolog

Siz de sorunların üstesinden gelmekte zorlanıyor ve kendinizi güçsüz, çaresiz, umutsuz mu hissediyorsunuz? O halde destek almak için doğru yerdesiniz. İster yüz yüze isterseniz online platformda görüşme için randevu oluşturabilirsiniz.

Detaylı bilgi için arayın

+90 533 411 8379

Diğer Blog Yazılarım...

Sosyal Fobi

Sosyal Fobi         NEDİR?   Sosyal fobi, bireyin günlük yaşantısı çerçevesinde başkaları tarafından eleştirileceğini, yargılanacağını düşündüğü ortamlarda ortaya çıkan yoğun, belirgin ve

Yazının devamı »
Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi   Çift ve Aile Terapisi; bireylerin hayatlarında çeşitli alanlarda daha kaliteli bir yaşamı, gelişimi ve değişimi sağlamak için ilişkinin temele alındığı

Yazının devamı »

Değiştirmek İstediğin Ne Varsa İlk Adım İçin Harekete Geç!

İstediğiniz her an, dünyanın her yerinden anında online terapi randevusu alabilirsiniz !

Depresyon

Depresyon

 

Majör Depresyon, düşündüklerinizi, duygularınızı ve davranışlarınızı etkileyen bir duygudurum bozukluğudur.

 

Depresyonun başlıca belirtileri derin üzüntü ve/veya zevk alamamadır. Diğer belirtileri ise konuşmada, hareket etmede ve fizyolojik işlevlerde yavaşlama, konsantrasyon ve karar almada güçlük ve durgunlaşmadır.

 

Kişi depresyonda iken kendini değersiz, çaresiz, güçsüz, küçük, isteksiz ve karamsar görür. Hayatında yolunda gitmeyen her şeyden kendini sorumlu tutar ve bu yüzden yavaşlama ve durgunlaşma sürecine girer.

 

Özellikle uyku düzenini kötü etkileyen depresyonda kişiler kendilerini yorgun hisseder, zor uykuya dalar ve sık sık uyanır.

 

Depresyonun en yıkıcı ve dikkat edilmesi gereken belirtisi de intihardır. Kişi hayatını devam ettirebilmek için başka yolu kalmadığına inandığında intihar planları yapmaya başlayabilir. Böyle bir durumda vakit kaybetmeksizin uzman yardımı alınması gerekmektedir.

Neden Ben?

 

Depresyonun sebeplerine bakıldığında kalıtımsal etkenler ve beyin salgılarındaki( serotonin, noradrenalin, dopamin) düzensizlik biyolojik sebeplerini oluşturur. 

 

Kişilik etkenlerinin (bağımlı kişilik, çekingen kişilik, obsesif kişilik) ve çevresel olayların(kayıp gibi) depresyona sebep olduğu bilinmektedir.

 

Kişilik özelliklerinin depresyonda etkisi olduğunu bilsek de bu depresyonda olanların zayıf kişiler olduğunu söyleyemeyiz. Aksine güçlü, sorumluluk sahibi, mükemmeliyetçi, başarılı kişiler de depresyona girebilirler. Bu da ruh sağlığı alanındaki bir bozukluğun tek bir nedene bağlı olarak açıklanamayacağı anlamına gelir.

 

Depresyonu yaşayan herkes aynı belirtilerden şikayetçi olmaz yani hastalığı kişiye göre farklılıklar göstermektedir.

logo_siyah
Koray Tanel - Uzman Klinik Psikolog

Siz de sorunların üstesinden gelmekte zorlanıyor ve kendinizi güçsüz, çaresiz, umutsuz mu hissediyorsunuz? O halde destek almak için doğru yerdesiniz. İster yüz yüze isterseniz online platformda görüşme için randevu oluşturabilirsiniz.

Detaylı bilgi için arayın

+90 533 411 8379

Tedavisi Var Mıdır?

 

Depresyon belirtileri en az 2 hafta boyunca devam ediyorsa ve yoğunluğu fazla ise mutlaka psikolojik destek alınması gerekmektedir.

 

Depresyonun tedavisi vardır ve gün geçtikçe tedavide başarı oranları artmaktadır. Tedavide bilişsel davranışçı terapi ile iyi sonuçlar alınmaktadır. Hem psikoterapi hem ilaç kombinasyonu kullanılarak depresyon tedavi edilebilir ve görülen olumsuzluklar ortadan kalkabilir. Bilişsel davranışçı terapi işte burada devreye girmektedir.

 

Depresyon, tekrarlama olasılığı çok fazla olan bir bozukluktur. Majör depresyon yaşamış kişilerin 2/3 ‘ü tekrar bir depresyon epizodu geçirmektedirler. Ancak bilişsel davranışçı terapi ile kişi kendi kendine yardım tekniklerini öğrenerek depresyon ile başa çıkmada başarılı sonuçlar alabilir ve olası tekrarı önleyebilir ya da etkilerini hafifletebilir.

 

Depresyonun tedavi edilmesinde psikoterapi ve ilaç kullanımı dışında aile ve arkadaş desteği de çok önemlidir. Destekleyici bir aile ya da arkadaş çevresinin varlığı kişi için adeta tutunulacak bir dal gibidir.

Neler Yapılabilir?

 

Depresyonda olduğunuzu hissettiğinizde yapılacak pek çok şey vardır. Bunlardan ilki uzman yardımı almanızdır. Uzman yardımı yanında kendi kendinize yapabilecekleriniz de vardır.

 

• Fiziksel aktivitelerinizi artırarak beynin ödül bölgesini çalıştırmış olursunuz ve bu kendinizi iyi hissetmeniz için önemli bir yol’dur.

• Depresyonda olan biri genellikle kendisi ile ilgili olumsuz cümleler kurar ve kendini yıpratır. Ancak yapamayacağım, başarılı olamayacağım, üstesinden gelemeyeceğim vb. mesajlar kendinizin yazdığı olumsuz senaryolardır ve size hiçbir faydası yoktur. Bunları olumlu cümleler ile değiştirdiğinizde (yapacağım, başarılı olacağım, üstesinden geleceğim) beyninize farklı bir mesaj gidecektir.

• Anı yaşamak yani geçmişe veya geleceğe odaklanmamak depresyona iyi gelir.
• Hayatınızın önceki dönemlerinde deneyip zevk aldığınız aktiviteleri tekrar deneyin, birlikte olmaktan hoşlandığınız insanlar ile vakit geçirin. Düşünceler ve davranışlar birbirini karşılıklı olarak etkiler. Zevk aldığınız şeyleri yapmaya başlarsanız kendiniz ile ilgili olumsuz düşünceleriniz de değişecektir.
• Meditasyon, yoga, pilates ve nefes egzersizlerinin depresyona iyi geldiği bilinmektedir.
• Beslenme düzeni üzerinde yıkıcı etkisi olan depresyona karşı düzenli ve sağlıklı beslenmeye devam etmek gerekir. Eğer alkol tüketimi arttıysa bu alışkanlıktan uzak durmak size iyi gelecektir. Aynı şekilde sigara tüketilmesinin depresyonun tedavisi ile bir ilişkisi yoktur. Sigara içmenin dertleri azalttığı, insanı rahatlattığı gibi yorumların hiçbir geçerliliği yoktur.

Kısacası depresyon basit bir üzüntüden, can sıkıntısından veya keyifsizlikten çok daha fazlasıdır. Günlük iniş çıkışları her insanda görülebilir ancak depresyon bu belirtilerin çok daha yoğun ve uzun süreli yaşanmasıdır. Kişi bunları yaşarken günlük hayatın gereklerini yerine getiremeyebilir ve işlev kaybı yaşayabilir.

 

Kendinizde ya da çevrenizde bu belirtileri gözlemlediğinizde yapabileceklerinizi hatırlayın.Eğer zorlanıyorsanız da hastalık ağırlaşmadan gerekli desteği alınız.

 

Sağlıkla Kalın

Diğer Blog Yazılarım...

Sosyal Fobi

Sosyal Fobi         NEDİR?   Sosyal fobi, bireyin günlük yaşantısı çerçevesinde başkaları tarafından eleştirileceğini, yargılanacağını düşündüğü ortamlarda ortaya çıkan yoğun, belirgin ve

Yazının devamı »
Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi   Çift ve Aile Terapisi; bireylerin hayatlarında çeşitli alanlarda daha kaliteli bir yaşamı, gelişimi ve değişimi sağlamak için ilişkinin temele alındığı

Yazının devamı »

Değiştirmek İstediğin Ne Varsa İlk Adım İçin Harekete Geç!

İstediğiniz her an, dünyanın her yerinden anında online terapi randevusu alabilirsiniz !

Panik Bozukluk

Panik Bozukluk

 

Panik; ani başlayan ve dönem dönem gelen, bunaltıcı bir korku hissinin eşlik ettiği, yoğun anksiyete (korku, kaygı, telaş, heyecan) ataklarıdır. Halk arasında ‘’Panik Atak’’ olarak bilinen hastalığın gerçek ismi ‘’Panik Bozukluk’’tur. Panik atak, panik bozuklukta görülen her bir atağa verilen isimdir. Örnek vermek gerekirse, tespihin tamamı panik bozukluksa, her bir tespih tanesi panik ataktır. DSM-5’e göre de panik atak tanısı konabilmesi için belirlenen 13 belirtiden en az dördünün bulunması gerekmektedir.

 

Bunlar;

1- Çarpıntı, kalbin küt küt atması ya da kalp hızının artması

2- Terleme

3- Titreme ya da sarsılma

4- Soluğun daraldığı ya da boğuluyor gibi olma duyumu

5- Soluğun tıkandığı duyumu

6- Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma

7- Bulantı ya da karın ağrısı

8- Baş dönmesi, ayakta duramama, sersemlik ya da bayılacak gibi olma duyumu.

9- Titreme, üşüme, ürperme ya da ateş basması duyumu.

10- Uyuşmalar (duyumsuzluk ya da karıncalanma duyumları).

11-Gerçekdışılık (‘’derealizasyon’’, gerçekdışı olma duyumu) ya da kendine yabancılaşma (‘’depersonalizasyon’’, kendinden kopma duyumu).

12- Denetimini yitirme ya da ‘’çıldırma’’ korkusu.

13- Ölüm korkusu.

 

 

 

PANİK BOZUKLUK NEDEN OLUR?

 

1- Bedensel Yatkınlık (Kalıtım)

Panik atak ile ilgili yapılan araştırmalar, paniğin biyolojik kökenlerini ortaya koymuştur. Beynin yapısında ve işlevlerinde saptanan bir dizi anormallik, panik atak oluşumuna yol açmış görünmektedir. Ayrıca birinci dereceden akrabalarında panik bozukluğu olanların, olmayanlara göre 4-8 kat daha fazla risk altında olduğu belirlenmiştir.

 

 2- Kişilik Özellikleri (Bağımlı, çekingen kişilik özellikleri)

Panik atakların oluşumunun temeli, bebeğin anne ile olan ilişkisine kadar dayanmaktadır. Anneye güvenli bağlanmayan bebekler, anne ortamından ayrılınca, ayrılık endişesi yaşarlar. Bu endişe ile ilerleyen zamanlarda, okula başlarken de benzer şekilde karşılaşılmaktadır. Bebek burada, bakım veren kişiye bağımlı hale gelmiştir ve ayrılıktan kaygı duymaktadır. Panik atakların sık rastlanılan bir başka kişilik özelliği de, projeksiyonu kendine çevirmiş, naif, kibar, hayır demekte zorlanan kişilerde görülmesidir. Ancak bu özellikteki kişilerin, mutlaka panik atak yaşayacaklarını söylemek doğru değildir, bu sadece bir olasılıktır.

 

3- Çevre ve Yaşam Olayları

Panik bozukluğun oluşumuna, ailenin geçirdiği yaşantılar da neden olabilmektedir. Aile travmatik birtakım olaylar yaşamışsa, maddi anlamda zor zamanlar geçirmişse, aile üyelerinden biri ya da birkaçı psikolojik rahatsızlıklar ile karşı karşıya kalmışsa, aile bireylerinde madde kullanımı varsa ve ebeveyn aşırı ilgisiz ya da boğucu bir ilgi göstermiş ise bu kişilerde de panik atakların oluşması riski fazladır.

Panik bozukluk tanısı koymak ve tedaviye başlayabilmek için, bazı ön koşulların yerine getirilmesi gerekmektedir. Panik ataklardan şikayetçi olan hastanın, kardiyoloji ve endokrinoloji uzmanları tarafından tetkiklerinin yapılmış olması ve bedensel bir rahatsızlığının olmadığına dair kesin kanaat getirilmesi önemlidir. Panik atak yaşayan birey, rahatsızlığının psikolojik olabileceğini, önceleri aklından geçirmez ve sürekli hastanelere ve özellikle hastanelerin acil servislerine başvurur. Burada kardiyolog ve endokrinolog aşamalarından geçip, bedensel bir rahatsızlığı olmadığı vurgulansa bile kişi, rahatsızlığının psikolojik olduğunu reddetme eğiliminde olabilmektedir.

logo_siyah
Koray Tanel - Uzman Klinik Psikolog

Siz de sorunların üstesinden gelmekte zorlanıyor ve kendinizi güçsüz, çaresiz, umutsuz mu hissediyorsunuz? O halde destek almak için doğru yerdesiniz. İster yüz yüze isterseniz online platformda görüşme için randevu oluşturabilirsiniz.

Detaylı bilgi için arayın

+90 533 411 8379

Panik Atak Nasıl Başlar?

 

Panik atak; ortada bir neden yokken ya da yaşanılan stresli bir olayın ardından, hızlı kalp atışı, kontrolünü kaybediyor duygusu yaşama, çıldıracakmış gibi hissetme, kendine ve çevreye yabancılaşma gibi belirtilerle başlar. O anda, yaşanan normal bir durumun, felaketleştirici bir şekilde yorumlanması sonucu, kişi öleceğini ya da çıldıracağını düşünür ve hemen en yakın hastanenin acil servisine başvurmak zorunda hisseder. Hastanede fiziksel olarak herhangi bir olumsuz bulguya rastlanmadığı anlaşılırsa, kişi psikolojik yardım için yönlendirilir.

 

Panik Atak Tekrar Eder Mi?

 

Eğer atak yaşayan kişi, psikolojik yardım için direnç gösterir ve uzman yardımı almakta gecikirse, panik atağın tekrar etme olasılığı vardır. Aradan geçen sürenin fazla olması, atak riskini de artıracaktır. Zira atak yaşayan kişinin dikkati,  artık bedensel duyumlarına odaklanmıştır ve bedenini büyük bir titizlik ile incelemektedir. ‘’Acaba yine olur mu?’’ sorusu bireyin aklını kurcalamakta, bu da beklenti kaygısı oluşturmaktadır. Bu aşamada kişi, günlük hayatında yapabildiği bazı faaliyetlerden mahrum kalmakta, risk almamayı seçmekte ve hayatını adeta bir açık hava hapishanesine çevirebilmektedir.

Panik Atak Nasıl Başlar?

 

Panik atak; ortada bir neden yokken ya da yaşanılan stresli bir olayın ardından, hızlı kalp atışı, kontrolünü kaybediyor duygusu yaşama, çıldıracakmış gibi hissetme, kendine ve çevreye yabancılaşma gibi belirtilerle başlar. O anda, yaşanan normal bir durumun, felaketleştirici bir şekilde yorumlanması sonucu, kişi öleceğini ya da çıldıracağını düşünür ve hemen en yakın hastanenin acil servisine başvurmak zorunda hisseder. Hastanede fiziksel olarak herhangi bir olumsuz bulguya rastlanmadığı anlaşılırsa, kişi psikolojik yardım için yönlendirilir.

 

Panik Atak Tekrar Eder Mi?

 

Eğer atak yaşayan kişi, psikolojik yardım için direnç gösterir ve uzman yardımı almakta gecikirse, panik atağın tekrar etme olasılığı vardır. Aradan geçen sürenin fazla olması, atak riskini de artıracaktır. Zira atak yaşayan kişinin dikkati,  artık bedensel duyumlarına odaklanmıştır ve bedenini büyük bir titizlik ile incelemektedir. ‘’Acaba yine olur mu?’’ sorusu bireyin aklını kurcalamakta, bu da beklenti kaygısı oluşturmaktadır. Bu aşamada kişi, günlük hayatında yapabildiği bazı faaliyetlerden mahrum kalmakta, risk almamayı seçmekte ve hayatını adeta bir açık hava hapishanesine çevirebilmektedir.

Diğer Blog Yazılarım...

Sosyal Fobi

Sosyal Fobi         NEDİR?   Sosyal fobi, bireyin günlük yaşantısı çerçevesinde başkaları tarafından eleştirileceğini, yargılanacağını düşündüğü ortamlarda ortaya çıkan yoğun, belirgin ve

Yazının devamı »
Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi   Çift ve Aile Terapisi; bireylerin hayatlarında çeşitli alanlarda daha kaliteli bir yaşamı, gelişimi ve değişimi sağlamak için ilişkinin temele alındığı

Yazının devamı »

Değiştirmek İstediğin Ne Varsa İlk Adım İçin Harekete Geç!

İstediğiniz her an, dünyanın her yerinden anında online terapi randevusu alabilirsiniz !

Ergenler ile Kariyer Danışmanlığı Nasıl Yapılmalıdır?

Ergenler ile Kariyer Danışmanlığı Nasıl Yapılmalıdır?

 

Ergenlik dönemi bireyin kimlik kazanımının gerçekleştiği ve düşünsel faaliyetlerin arttığı yetişkinliğe geçiş süreci olarak kabul edilir. Gençler bu dönemde hem kendi içlerinde hem de aile ve sosyal çevrelerinde bazı çatışmalar yaşayabilirler. Bu çatışmaların bazıları olumsuz sonuçlanırken bir kısmı da olumsuz sonuçlanabilir ki bu aşamada geri dönülmesi zor yollara girilebilir. Bu çatışmalardan bir tanesi de Kariyer Planlaması’dır.

 

Ergenler için oldukça zor ve zahmetli olan bu süreç aileler için de zorlu olabilmektedir. Kariyer Danışmanlığı, özüne bakıldığında kişinin kendini tanıması ve kendisi için uygun olan mesleğe bağlanabilmesi sürecidir. Bu süreç genel itibarı ile 4 aşamadan oluşmaktadır ve kişinin yeteneklerinin belirlenmesi, ilgilerinin belirlenmesi, kişilik özelliklerinin farkına varılması ve mesleki değerlerinin berraklaşması aşamalarını kapsamaktadır.

 

Yeteneklerin belirlenmesi aşaması Kariyer Planlama süreci için çok değerlidir. Çünkü yetenek, bireyin bir işi yapabilme potansiyelidir. Çeşitli eğitimler ile ulaşılacak noktayı göstermesi açısında geleceğe yön verebilecek en önemli bilgi basamağıdır denilebilir. Bu basamakta ergenlerin; zihinsel yeteneklerini, bedensel yeteneklerini, duygusal ve algısal yeteneklerini belirlemeye çalışırız. Burada tatminkar sonuçlar aldığımızda süreç ilgilerin belirlenmesi ile devam eder.

 

İlgi, bireyin bir faaliyette bulunurken ondan zevk alması ve haz duyması anlamına gelmektedir. Eğer kişi ilgi duyduğu bir alanda çalışırsa ömür boyu seveceği bir iş yaşantısına sahip olabilir ki bu hayatın diğer alanlarına da yansıyacaktır.

Kişilik özelliklerinin belirlenmesi sürecinde öncelikli aşama kişinin ‘’Ben Kimim?’’ sorusuna cevap verebilmesidir. Şüphesiz ki ergenlik dönemindeki bir bireyden bunun net cevabını beklemek doğru değildir. Ergenlerin kişilik özelliklerinin farkında olmaları, onları Kariyer Planlaması yapma konusunda rahatlatır çünkü insanların ne kadar farklı özellikleri varsa mesleklerin de yapılabilmesi için bazı özelliklere sahip olunması gerekir. Bu iki alanda benzerlik sağlanırsa verilecek karar daha sağlıklı olacaktır.

 

Kariyer Planlaması aşamasında son olarak Mesleki Değerler aşamasının belirlenmesi yer alır. Birey; mesleğin kolay iş bulma olanağına mı, maddi getirisine mi, sosyal imkanlarına mı, toplumsal saygınlığına mı, tatil imkanlarına mı, ailesinin isteği olmasına mı vb. konularda düşünmeye teşvik edilir. Önceki basamaklardan elde edilen bilgiler ile karşılaştırma yapılır ve bireye uygun meslek havuzu oluşturulur.

 

Burada anlattıklarım oldukça karmaşık ve sancılı süreçler olarak görülmektedir ve gerçekten de çoğu ergen için öyledir. Fakat Ergen, Aile ve Uzman yardımı ile birlikte bu sancılı süreçlerden başarı ile çıkma imkanı artmaktadır. Bu çalışmalar bireyin sadece Kariyerini Planlaması olarak değil Geleceğini Planlaması anlamına geleceği için titizlik ile çalışılmalıdır.

 

Tüm Gençlere Kariyer Yolculuklarında Başarılar Diliyorum.

logo_siyah
Koray Tanel - Uzman Klinik Psikolog

Siz de sorunların üstesinden gelmekte zorlanıyor ve kendinizi güçsüz, çaresiz, umutsuz mu hissediyorsunuz? O halde destek almak için doğru yerdesiniz. İster yüz yüze isterseniz online platformda görüşme için randevu oluşturabilirsiniz.

Detaylı bilgi için arayın

+90 533 411 8379

Diğer Blog Yazılarım...

Sosyal Fobi

Sosyal Fobi         NEDİR?   Sosyal fobi, bireyin günlük yaşantısı çerçevesinde başkaları tarafından eleştirileceğini, yargılanacağını düşündüğü ortamlarda ortaya çıkan yoğun, belirgin ve

Yazının devamı »
Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi

Çift ve Aile Terapisi   Çift ve Aile Terapisi; bireylerin hayatlarında çeşitli alanlarda daha kaliteli bir yaşamı, gelişimi ve değişimi sağlamak için ilişkinin temele alındığı

Yazının devamı »

Değiştirmek İstediğin Ne Varsa İlk Adım İçin Harekete Geç!

İstediğiniz her an, dünyanın her yerinden anında online terapi randevusu alabilirsiniz !